Benim haddime değildi bunca rengi böyle güzel taşıyan kadının renklerini çalmak, siyaha beyaza boyamak..
Yukarıda bu kadar karanlık görünse de, Olga Sherer, Vogue Portugal Eylül 2010 çekimlerinde renklerin büyüsünü ispatlıyor bize.
Eylül’den beklenti çok olur ya, bu çekim benim beklentilerimi karşıladı, katladı koydu bir kenara..
Bu aralar çok karıştıramasam da ortalığı, sürekli anlatamasam da size, gözümün iliştiği ilk Eylül çekimi beni fazlasıyla tatmin etti..
Siyaha ve beyaza boyamaktan bahsetmiştim sanki? Hani renkler? Büyü nerede?
Ben de anlamadım.. Ama zaten anlamak zorunda değilim, neden soldaki elbisenin aklıma kazınıp yıllar sonra bile hatırlanacağını. Siyahla beyaz, ama renklerin içinde..
Simetriyi bir türlü tutturamadık.. Ya bir kol açıkta, ya diğerinin üstünde fazladan bir parça.. Yapma, düşme yine kahverengi arka fon önünde sağa sola bakınan bir kızılın tuzağına.. Benzerini Türk işi Vogue çıkarken tam da kapakta gördük ya? Hala neden bu “aman süper” durumları?
Ne bileyim? Geldikçe geliyor, seviyorum işte, bu renkleri, siyahı beyazını seviyorum.. Renklisini, ruhu kaçmış renksizini..
Ruhu kaçmış dersem bunlara, ceza yazılır, adım kurtulmaz bu lekeden bir daha..
Bu sefer de işin içinden çıkamadım.. Çok beğendim bu çekimi, çok.. Ama renkli desem başka, siyah beyazlar desem başka.. Tam olarak neye vuruldum ben burada? Anlayan bana da anlatsa ya?
2 Comments
Senin vurulduğun şey büyü; bakışlardaki duruştaki hipnoz edici etki 🙂
ben de sevdim. çok. 🙂
Can, galiba, kendisi hipnotize etti beni! 🙂