Kırsal nüfustan eksilen adam, hemen kendini kentin kralı zanneder ya hani. Köyde yaşamak, üretmek, toprağa basmak “çok köylü” gelir ya ona artık. O adamı alıp, sallayıp, kendine getirene kadar bu fotoğrafların arasına gömmek geldi içimden.
VOGUE Nippon Mayıs sayısında karşımıza çıkan bu çekimler, fazlasıyla bizden. Gönül ister ki, her zaman gösterdiğimiz o “aman biz de Evropa’lıyız” tavrını biraz esnetip “yahu bizde de neler neler var” diyebilelim. Bunu da en gösterişli, en dışarıya öykündüğümüz giyim kuşam ekseninde yapalım.
Bahsettiğim şey köylülük değil. Bizden olan şey, yaşadığımız coğrafyanın göz ardı edilen, saklanan gerçekleri. Demeyin şimdi, ben de farkındayım, bir tavuk iki tavşanla olmuyor bu işler. Ancak hani şöyle kırda bayırda, doğanın içinde, coğrafyanın gerçekliğiyle yapılan çekimler, gözümü alıyor benim, yaşadığım karşıtlık hissi boyut atlıyor.
Samanlığı seyran eden Gucci, ayakta ölen atlar arasında Fendi, kuzuların sessizliğinde Giorgio Armani; bana hiç inanamayacağım birliktelikler gibi tokat atıyor, yüzümü güldürüyor.
Bu oyunu oynarken, bu karşıtlık hissini besleyen onca çekime denk geldik. Atlar, koyunlar, develer hatta zürafalar geçti editoryallerden, ama bu hissin verdiği o ilk heyecan geçmedi.
Her defasında “oha ya” demek, hiç eskimedi.
Bizim dergilerimizde de bu tür çekimler var, ama biraz daha cesaret gösterilip, biraz daha “hah bak şimdi bir şeyler kıpırdadı bende” dedirtebilecek işler görecek miyiz? Çoktan gördüysek de ben kaçırdıysam affola, ileride görürsek zaten yine paylaşırız burada.
8 Comments
aynı hisleri bende de uyandırdı ilk gördüğümde. Güzel olmuş yazı:)
hep derim, eskiden şehir diye bişi yoktu ki! herkes köylerden, kasabalardan geliyor aslında!
haklısın haklısın haklısın!
kimse geldiği yeri övmemeye hatta sevmemeye başladıı!ah bizim dergiler!
‘adamlar işini biliyor ya’ diyesim geldi.
Vogue’un ilk sayısında Mardin’de yapılan çekim bize ait bi yerdeydi ama bizi anlatmıyordu, bize özgü, bizi anlatan fotoğraflar, stylingler görmek gercekten ilginc olabilir:)
esracious, Sevinç ; yorumlarıma katıldığınız için teşekkür ederim 🙂
seda, evet, hayat form değiştirse bile bazen insan nerede durduğunu, nereden nereye gittiğini bi fark etmeli.
cindreallundertheumbrella, evet bahsettiğin gibi çekimler var, ama sadece mekan, anlamı tam olarak geçirmiyor işte 🙂 bahsettiğin styling ayağında da biraz “sıradışı” şeyler için heyecan duyuyorum ben 🙂
evet tüm cümlelerine yürekten katılıyorum bende…ilk fotoğraf karesindeki gibi bir kareyi bizim modacılarımızdan herhangi birisi yapsa ve bir dergide yayınlansa aman allahım 🙂 laiklik elden gidiyor, modayada el atılar, siyasetin modayla bağlantısı ve hattaaa ergenekona kadar gitmzmi ki bu iş 🙂
koylu milletin efendisi koraycim, bu editoryalle ben kolelige raziyim!!
ben vogue mardin cekimlerini cok begenmistim, ilk sayida bence etnik ve modern harmani dogru bir karardi, aksi olsa ornegin boyle bir stylingle olsa o zaman da ayy turk olacak, anadolulu olacak diye kasmislar denirdi eminim:)) ama tabii bundan boyle ozgun tasra imgeli(cunku evet Turkiyelilik bunu da kapsiyor) editoryaller gormek gerek.
kareler mükemmel..
karelerden daha güzel bi yazı..
ve söylediklerine kapılıyorum.. içimiziböyle kıpırdatan yok henüz 🙂