Geçtiğimiz günlerde moda dünyasında “haute couture” heyecanı yaşandı. Paris Haute Couture Moda Haftası nedeniyle ardı ardına düzenlenen defileler ayesinde işçiliğin en üst seviyede olduğu, hayallerin birbiriyle yarıştığı tasarımlar bir bir podyumda süzüldü. Bakalım Chanel, Versace, Dior gibi usta moda evleri kadınları nasıl zarif ve göz alıcı bir tasarım alemine davet ediyor.
Güçlü Başlangıç
Paris Haute Couture Moda Haftası, Versace’nin güçlü ve çekici defilesiyle başladı. Kendisi de bir “süperkadın” olarak bilinen Donatella Versace’nin podyumda da “süpermodelleri” tercih etmesi kimseyi şaşırtmadı. Joan Smalls, Rosie Huntington-Whiteley, Natasha Poly, Irina Shayk ve Lara Stone gibi sektörün önde gelen modellerini ardı ardına cazibe merkezi Atelier Versace tasarımları içinde izleme şansı yakaladık. Moda dünyasındaki aktif duruşun yansıması olarak “atletik couture” şeklinde tanımlanabilecek koleksiyonda Versace klasiklerinin yanı sıra yeni denemeler de hayat buldu. Kalın iplerle birbirine bağlanan parçaların yarattığı ilüzyon veya işlemeli kumaşların spor kesimlerle buluşması gibi denemeler, Donatella Versace’nin hep en günceli yakalamayı başaran vizyonunu anlamamız için bize bir fırsat daha sağlamış oldu.
Sonsuz Uyum ve Denge
Couture şovları için daha önce bizi bir hava alanına, süpermarkete ya da şık bir restorana götüren Karl Lagerfeld, bu defa sonsuz uyum ve dengeyle buluşacağımız bir zen bahçesi yaratmıştı. Modellerin devasa bir tahta evden ferah ve huzurlu bir bahçeye çıktığı Chanel İlkbahar couture defilesi, yeniden yorumlanan klasik Chanel ceket ve buna eşlik eden “midi” eteklerin hakimiyetindeydi. Koleksiyonda zaman zaman karşımıza çıkan işlemeli straplez elbiseler, “couture” dokunuş ihtiyacını ölçülü bir şekilde gidermekten geri kalmamıştı. Her adımı sosyal medyada olay yaratan Kendall Jenner, podyumda askılı, siyah elbisesiyle yürürken en az onun kadar takip edilen bir diğer isim, Gigi Hadid ise ilk kez Chanel podyumunda olmanın heyecanını yaşıyordu. Gigi Hadid tarafından taşınan payetli straples elbise ve tamamlayıcısı altın rengi pelerin, defilede en çok dikkat çeken tasarımlardan oldu.
Defilenin kapanışında üç katlı tahta evin ön tarafında yer alan panjurların açılmasıyla karşımıza çıkan manzara, couture şatafatını ortaya koyar nitelikteydi. Onlarca modelin, birer oyuncak bebek gibi dizildiği katlara şöyle bir uzaktan bakınca, Karl Lagerfeld’in kendi oyuncak bebek evini, tabii ki gerçek üstü boyutlarda, yarattığını söylemek kaçınılmazdı.
Konuklar mı? Podyumdakiler mi?
Chanel defilesinin ünlü konukları, en az podyumdaki tasarımlar kadar konuşuldu. Soldan sağa bakacak olursak:
Monica Belluci’nin tercihi olan turuncu ceket ve tamamlayıcısı siyah boğazlı kazak, bir “couture” defile ihtişamından çok uzak. Sadeliği kırabilmek için renk patlamasını deneyen Belluci’ye çabası için geçer not vermek mümkün olur mu emin değilim ancak bir dahaki seferde duru güzelliğinin yanı sıra bir couture ışıltısına da ihtiyaç olduğunu hatırlaması gerek.
Bugüne kadar ünlü isimlerin defilelere çocuklarıyla gelmesine alışmıştık ancak Cara Delevingne sayesinde defileye tüylü ve sevimli dostlarla gelinmesine de alışacak gibiyiz. Chanel defile alanına köpeğiyle gelen modelin görünümüne gelecek olursak: işlemeli ve pırıltılı ceketi, ikonik parçalardan olmaya aday. Altın zincirli siyah botlarının ceketiyle uyumu, spor şık bir denge yakalamasını sağlamış.
Fiziği ve sahne performansıyla herkesi kendisine hayran bırakan Gwyneth Paltrow’un bu defa sınıfı geçtiğini söylemek çok mümkün değil. Gri üzerine beyaz kareli etek ceket takımı kelimenin tam anlamıyla sıkıcı. Keşke fiziğine ve yaşına daha uygun bir elbise tercih etseymiş dedirtiyor.
Peri Masalı
Uçuş uçuş elbiselere bulaşmış doğanın binbir tonu, yapraklarla kaplı zeminde çıplak ayaklarıyla ağır ağır ilerleyen modeller; evet, doğru tahmin ettiniz, Valentino defilesinden bahsediyorum. Neredeyse tamamı uzun elbiselerden oluşan Valentino İlkbahar 2016 couture koleksiyonu, kadifenin binbir halini bize sevdirirken farklı motifleri ve renkleri de yanına almayı ihmal etmiyor. Açılış bölümünde Anadolu esintileri yakalayabileceğiniz koleksiyon, beyazların hakimiyetine geçtiğindeyse Yunan tanrıçalarının dilinden konuşuyor. Paris “haute couture” haftasına yakışır kumaş kullanımı ise, pek çok tasarımcıya ders olabilecek nitelikte.
Kırmızı Halıya Hazırlık
Bir Elie Saab defilesi izliyorsanız, karşılaşacaklarınızdan az çok haberdarsınızdır. Çiçekler, işlemeler, ışıltılar, taşlar, danteller, tüller ve “couture” hikayesini tamamlayacak daha bir sürü şey. Ne şanslıyız ki tasarımcı bizi yanıltmadı ve Paris Haute Couture Moda Haftası kapsamında gerçekleştirdiği defilede bize yine beklediklerimizi sundu. Ancak bu defa bizi bir sürpriz bekliyordu. Alıştığımız “prensesler yaratan” Elie Saab’ın kısa ceketler, bol pantolonlar ve botlarla yarattığı yeni bir kadın profiliyle tanıştık. Alaaddin’in sihirli lambasından fırlamışa benzese de bu “yeni” Elie Saab kadınına alışmak çok uzun sürmeyecek; kendisini önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek ödül törenlerinde kırmızı halıda yürürken sıklıkla göreceğiz.
Cennetten Düşen Melek
Beklentilerin bir hayli yüksek olduğu Paris Haute Couture Moda Haftası boyunca markalar, pek çok farklı yorumla karşı karşıya kalıyor. Kısa bir süre önce tasarımcı Raf Simons ile yollarını ayırmak zorunda kalan Dior da Paris’te acımasız yorumlar okumak zorunda kalan markalar arasında. Moda otoriteleri, bir hayli genç tasarımcılardan oluşan Dior tasarım ekibinin ortak çabasıyla yaratılan koleksiyonu “kendine has, kimliğinden şaşmayan bir Dior” olarak nitelendiriyor. Ancak son birkaç yılda gerçekleşen hızlı yükselişiyle markaya aşina olan Dior severlerin koleksiyondan memnun kalıp kalmadığından şüphe ediliyor. Dior cennetten kovulan bir melek mi yoksa kendi cennetini mi yaratıyor, bekleyip göreceğiz.
*Bu yazı, 30 Ocak 2016 Cumartesi günü Vatan gazetesinde yayınlanmıştır. Blog yazısında kullandığım görseller NowFashion ve Vogue global sayfalarından alınmıştır.