• Blog
  • About
Istanbul Fashion Week – III
12/09/2010

“Blogger aşağı, blogger yukarı” geçen son gün.. Istanbul Fashion Week, son gün..

Hafta içi yorgunluğu ve IFW’deki sinir savaşlarının da etkisiyle geç başlıyoruz güne, çok övülen Özlem Kaya defilesini kaçırıyoruz. Olur, insanlık halidir. Ama yok.. Değilmiş.. Görüyoruz ki bir “büyük dergi” takmış kafayı, Twitter üzerinden nanik yapıyor bize, “Ama siz Özlem Kaya’da yoktunuz, madem önemsenmek istiyorsunuz, hepsine geleceksiniz.” modunda.

Bu ne ki şimdi? Bu, daha başlangıç.

Özlem Kaya’yı kaçırdık ama Gamze Saraçoğlu var önümüzde, AVVA var, Özlem Süer var, en nihayetinde de çok konuşulan KOTON var.. Gamze Saraçoğlu defilesinden bir önceki yazıda bahsetmiştim, etkileyiciydi. Merak edenler için ufak bir göz atma fırsatı, o yazıda.

Yine köşe kapmacalar, zar zor girişler derken AVVA’ya geliyor sıra. “Bunu istiyorum!!” heyecanı kadınlardan erkeklere geçiyor. Yeni koleksiyonda önümüzden geçen pek çok parçaya göz koyuyoruz. Aklınızda bulunsun sizin de, AVVA bu sene de bakılması gereken mağazalar arasında.

Sonra bir anda dünyamız değişiyor. “Bloggerlar alınacak mı?” dedikoduları arasında tekneye atlıyoruz, istikamet, Kız Kulesi! Özlem Süer’in masalını dinlemek üzere tekne tekne insan taşınıyor güzelim masal ülkesine. Tahta bacaklar, kanatlı akrobatlar, Kız Kulesi’nin hikayesinden fırlayan meyve sepetleri.. Böylesine güzel bir ortamda gerçekleşiyor defile. Tasarımlar beni pek cezbetmese de, sırf bu mekan/ortam için teşekkür etmem gerek Özlem Süer’e.

Ardından işin cılkının çıktığı “KOTON” defilesine geliyor sıra. Malumunuz çooook çoook ünlü manken ablamız Alessandra Ambrosio da bu defilenin podyumunda, ortalıkta “VIP’ler bile giremeyebilir bu gece.” lafları yankılanmakta.

Birinci şok : Kapıda basın kartımıza bakıp “Bu gece bu kart geçersiz.” lafını işitmek. Hum.. Pardon? “Gidip girişten bu defileye özel giriş kartı alacaksınız, davetiyeler de sınırlı sayıda.”  Ee. Peki madem, gidilsin.

İkinci şok : “Efendim KOTON defilesinin tanıtım işleri IFW’nin genelindeki gibi ImagePR’a değil de Pro İletişim’e aitmiş. Birinden diğerine giden listeler de varmış ama birinin kendi listeleri varmış, bi de Koton’un davetlileri varmış.”

Ne? Nasıl? Peki ne oluyor şimdi? “Adınız davetli listesinde var mı?” Baktırıyouz yok. E hani biz basın kartımızla, basın olarak her defileye girebiliyorduk, bu nedir? Soruyorum, “Pro İletişim’den çok sevdiğim Feride Hanım buralarda mı?” diye, “yok” deniyor, “gelmeyecek”. Nasıl gelmez yahu? [Sonradan kendisiyle karşılaştım, benden de beter üzgündü kendisi.] Soruyorum, “Peki her defileye davetliyken bunda sizin bu tafranızı nasıl çözeceğiz?” diye, “Bizi daha fazla meşgul etmeyin.” deniyor.

E bu kaosu KOTON ile birlikte yaratan sizseniz, bir de böyle bir muamele üzerine, ben kimi meşgul etmeliyim acaba, söyler misiniz?

Yarım saati aşkın süren “anlayışsızlık” gösterisi sonunda tam da lanet okuyup çıkarken çağırıyor beni birisi, “Tabi ki yardımcı olacağız.” diyor, hem Pro İletişim’i hem defileyi birazcık da olsa kurtarıyor. Ancak iş bununla biter mi?

Üçüncü şok : Giriş yaptıktan sonra içeriye alınmayı beklerken, tam da bize sıra gelmişken “İçerisi doldu, alamıyoruz.” deniyor. Nasıl yani? Kim girdi içeri peki? Bu kadar davetli ne olacak dışarıda?

Kendimi değil de yanımdaki adamları düşünüyorum bir anda. Adam KOTON’un en başındaki isimlerin yakın arkadaşı, davete icabet etmiş, gelmiş, kapıda kalıyor. Adam KOTON’un bilmem hangi bölge dağıtımcısı, şirketinden çağırılıp gelmiş, kapıda kalıyor.

Kapı önünde rezalet, içerisi dolduğu için bekletilen onca insanın yanından içeri alınan başka başka insanlar. Hani doluydu yahu? Bunlar kim o zaman? Ya da neden kapasitesi belirli olan bir mekana fazla fazla insan davet ediliyor, anlatsanıza?

Öyle ya da böyle, “Bu iş inada binecekse, ben de o kapıdan içeri gireceğim.” dedim ve girdim. Girdiğimde gördüğüm şey çoktan başlamış bir defile ve kırmızı halıdan bir adım sonra kalabalıkta ayakta tıklım tıkış defile izlemeye çalışan insanlar.

Sonra dedim kendi kendime, “Anlatmazsan bilmezler, anlat.”

İlk yazıyı yazdım, çok yankılandı. Tartışma başlattı, ne mutlu. İkinci yazı daha hafifti, suya sabuna dokunmadı. Bu yazı da böyle olsun, bilsin insanlar başımıza gelenleri.

Özet mi?

Istanbul Fashion Week, 4 gün süren bir macera oldu. Güvenliğin yanlış yönlendirmesi sonucu klima borularının altından, sular içinde içeri alınmayı da gördü bu bünye, bir kaç derginin (ALL , MAG vb.) çalışanıymış gibi pek çok kartla içeri giren garip insanları da, kendileriyle hiç konuşmadığımız halde bize “Aman bize bulaşmayın.” diye münakaşa başlatan online kadın dergisi çalışanlarını da, her fırsatta bize karşı tutum almış insanların eline geçecek bir koz daha çıkarmamak için susmayı da.

Ve en çok da yurtdışından pek çok yerden çeşitli davetler alıp da Istanbul’da, kendi ülkemizde adam yerine koyulmamayı gördü bu bünye. Bir daha tekrarlanmaması ümidiyle.

Paylaş

  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
Share

EVENTS  / FASHION  / MY WORLD

You might also like

Londra’dan Trend Notları
24/03/2017
Favori Ayakkabılarım (Erkek Ayakkabı Önerileri)
24/03/2017
Minimalist ve Şık
24/03/2017

3 Comments


Can
12/09/2010 at 17:23
Reply

o pek büyük derginin bana defileye gelmedim diye laf sokmasına hala gülüyorum. evet ağlanacak halime gülüyorum doğrudur..

kalemine sağlık güzel olmuş..

ama çok gerildik.. çok..



Modafobik
13/09/2010 at 00:11
Reply

Adamlar saygısız yahu..
Bloggerlara özellikle de ssenin gibi Canınki gibi geniş bi okur kitlesine sahip bloggerlara gösterilen muameleye bakıyoruz, bide yurtdışındakilere.. Adamlar çözmüş olayı.

Geleceğin değil günümüzün bile başlıca iletişim kaynağı internet. Bu su götürmez bir gerçek, televizyonda belgesel izliyorum ayakları çekmesin kimse bana abi Discovery bile izleyici çekebilmek için dövme ve moda programları ekledi yayın akışına. Sırf sen biz onu izleyelim diye. Eee biz ne yapıyoruz? Ya bilgisayarın başında netteyiz ya Iphonun başında nette. Kısacası tüm yaşamımızın yüzde ellisinde netteyiz.

Bloglar, 21. yy’ın en önemli buluşlarından biri kesinlikle. Birçok alanda olduğu gibi moda da bloglar sayesinde geniş bir kitleye ulaştırılabiliyor artık. Seul’da bir defile mi var? Anında kare kare fotoğraflarla öğrenebiliyorsun. Lagerfeld yeni bir tasarıma imzasını mı attı? Saniyeler içinde ekranında. O kadar geniş kitlelere ulaştırılabilen bi sistem oldu ki bloglar artık markaların da ilgisini çekmeye başladı. Barneys New York, Gap ve Coach başta olmak üzere birçok büyük marka blogları geniş kitlelere ulaşabilecekleri yeni bir alan olarak görmeye başladılar yutrdışında.

Ülkemize baksana?
Gerçi “evet”i de yedik, siyasete girmeyim dedim ama, ülke modernleşmenin kıyısına bile yaklaşamıyor.



STİL DİREKTÖRÜ
13/09/2010 at 15:00
Reply

Olayların bazılarını senden duymuştum zaten ancak detaylı yazman herkes için olmuş. Bloggerların sesi konusundan çok insana verilen saygı diyorum!



Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et



© Copyright Fashionably Digital Adventures 2020