Moda haftası takvimi gün gün ilerliyor ve biz tasarımcıların 2016 sonbahar kış sezonuna ait hayallerine ortak olmaya devam ediyoruz. Farklı felsefelerin birbiriyle yarıştığı Milano kadın moda haftası çok konuşulan defile ve sunumlarla tamamlandı, sıra romantizmin başkenti Paris’e geldi. Paris moda haftası kapsamında gerçekleşen ilk defile ve sunumlarsa canlı renkleri, 1930’lardan 1960’lara kadar farklı dönemleri ve ilham alınası kadınları karşımıza çıkarttı.
Taşlar Yerine Oturuyor
Paris moda haftası, daha önce pek çok büyük Fransız moda evinin yaratıcı yönetmen koltuğunda oturmuş olan John Galliano’nun 2014 yılı sonundan beri tasarımlarıyla değişim sürecine soktuğu Maison Margiela defilesiyle açıldı. Defilede, Galliano’nun imzası haline gelen drapeler, Maison Margiela’nın basit ancak güçlü formlarıyla bir araya gelerek yeni bir kimlik yaratmıştı. Couture defilelerinde alıştığımız olağanüstü yorumlamalardan uzaklaşan koleksiyon yine de moda severleri şaşırtacak küçük dokunuşlara sahipti. Modellerin bellerini ince gösterecek şekilde tasarlanmış ceketlerin, bu durumla zıtlık içerisinde devasa kemerlerle tamamlandığı, bazı tasarımların giyilmek yerine modellerin önüne asıldığı defilede her modelin kendine özgü bir saç ve makyaj ile podyumda yürümesi de dikkat çekenler arasındaydı.
Büyük Adımlar
Moda haftasının açılışını Maison Margiela defilesinin yaptığını söylesek de, pek çok moda sever, Anthony Vaccarello defilesinin bu büyük açılışı çok daha önce yaptığında hemfikir. Yaklaşık beş yıldır Paris semalarında süzülen Vaccarello’nun seksi silüetleri, tasarımcıyı geçtiğimiz yıl VERSACE’nin alt markası olan Versus Versace’nin baş tasarımcı koltuğuna oturttu. Şu sıralardaysa Saint Laurent’in Hedi Slimane ile yollarını ayırması durumunda markanın ilk tercihi olacağı konuşuluyor. Bu kadar çok konuşmanın merkezinde yer alan Anthony Vaccarello ise kendisi yerine tasarımlarının konuşmasını tercih etmişe benziyordu. Tasarımcının çizgisinden şaşmayan, haliyle bizleri de çok şaşırtmayan bir koleksiyon, yenilik vaat etmese de tutarlılığın ve istediğinin peşinden gitmenin önemini vurguladı.
30’lardan Günümüze
Yaşadığımız yüzyıl bizlere pek çok yenilik sunsa da, 1900’lerin başında dünyanın geçirdiği dönüşüm, moda tasarımcılarına ilham vermeye devam ediyor. Dries Van Noten podyumu, bu ilhamın karşımıza çıktığı son duraklardan biri oldu ve sıra dışı yaşam stiliyle adını tarihin tozlu sayfalarına yazdıran Marchesa Luisa Casati’nin 2016 versiyonunu bizlerle buluşturdu. Şatafatlı bir yaşam sürdüren Casati’nin portrelerinden ilham alarak karanlık ve dağınık bir göz makyajıyla podyumda yürüyen modeller leopar desenleri, altın ışıltıları ve asaletin sembolü mor rengin ağırlıkla kullanıldığı bir koleksiyonu bizlerle buluşturdu. Bazı tasarımların boyun bölgesinde gördüğümüz yılan desenleriyse, Casati’nin bir keresinde kolye olarak canlı bir yılanı kullandığı hikayesini temsil ediyordu.
Kadife Dokunuşu
Milano kadın moda haftasında sıklıkla karşımıza çıkan kadife yorumları, Paris moda haftasının da öne çıkan trendlerinden biri oldu. Alessandro Dell’Acqua’nın Rochas koleksiyonu da farklı renkte kadife kumaşların ustaca yorumlandığı koleksiyonlardandı. Karamel rengi kadife bir gömlek veya zümrüt yeşili kadife bir elbise, Rochas koleksiyonunda yok yok gibiydi. İşlemeli tül elbiseler, topuklu ayakkabıların içerisine giyilen uzun ve renkli çoraplar, bir araya gelmeyeceği düşünülen renklerin uyumu gibi farklı kullanımlara göz atanların bir tür “Alessandro Michele sonrası GUCCI’yi” gördüklerini söylemeleri normal. Hatırlatmakta fayda var, Rochas markasının baş tasarımcı koltuğunda iki senedir otursa da Dell’Acqua’nın fikirleri uzun yıllar önceye dayanıyor. Ancak tasarımcı, tabii ki başka bir şehirden yükselen trendin rüzgarını yakalamaktan da geri durmuyor.
Farklılık ve Farkındalık
Son yıllarda özellikle eğlence sektöründe ortaya çıkan “farklılık” farkındalığı, moda dünyasında da kendisini göstermeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen OSCAR ödül töreninde de pek çok sanatçının hem ödül veren akademiyi hem de eğlence sektörünü “fazlasıyla beyaz” olmakla itham ettiğini hatırlarsınız. Moda dünyasında da bir süredir modellerin tek tip olmasından şikayet ediliyor. Bu durum sadece yüksek tasarım kültürünü ve modelleri değil, sıradan bir günde alışveriş yapan kadınları da etkiliyor. Sektörün farklı yaşam stillerini ve vücut tiplerini kucaklamasına henüz çok zaman olduğu anlaşılsa da H&M gibi bazı markaların bu yöndeki çabaları takdir topluyor. Hızlı ve ulaşılabilir moda anlayışıyla yola çıkan markanın Paris’te düzenlediği defile, farklı ve farkında bir moda anlayışının bir kere daha altını çizer nitelikteydi. Podyumda neredeyse her etnik kökenden gelen, farklı yaşlarda, farklı vücut tiplerine sahip modellerin yürüdüğü H&M Studio defilesi, yüksek tasarım anlayışının herkese hitap edebileceğini gösterdi. Anja Rubik ve Freja Beha Erichsen gibi modellik anlayışının simgesi olan isimlere, büyük beden modeli olarak tanınan Ashley Graham eşlik etti. 70’li yılların efsane isimlerinden biri, ilk siyahi Amerikan süpermodellerden Pat Cleveland da bu farklılık yaratan seçkiye dahildi. Tasarımlar mı? Bu güçlü mesajı ileten kadınlar, İsveç markası H&M’in güçlü bir öze dönüşü simgeleyecek şekilde İsveç’in farklı kültürel ve doğal imgelerini taşıyan görünümlerle karşımızdaydı.
Mücevher Dünyasının Yeni Yıldızı
Charlotte Chesnais adını henüz duymamış olabilirsiniz; ancak, bu adı bir kenara not almanızda fayda var. Geçtiğimiz yıl ANDAM aksesuar ödülünü kazanan bu genç tasarımcı, öncesinde Nicholas Ghesquiere ile çalışma fırsatı yakalamış ve Balenciaga’nın çok konuşulan aksesuar koleksiyonunu sunmuştu. Kenzo ve Paco Rabanne gibi markalarda pişen ve sonunda Paris’te kendi markasını yaratan Chesnais, aldığı ödülün üzerine yüklediği sorumluluğun farkında olacak ki Paris moda haftası kapsamında sunduğu mücevher koleksiyonunda elmas ve safir gibi değerli taşların kullanımına bir hayli özen göstermiş. Matisse tablolarından ilham aldığını söyleyen tasarımcı, önümüzdeki yıllarda daha sık karşımıza çıkacağa benziyor.
Paris’te Amerikan Rüyası
Amerikan filmleriyle büyüyenlerin aşina olduğu “mezuniyet balosu”, Paris moda haftası sırasında farklı bir şekilde canlandı. Coach tarafından düzenlenen ve moda dünyasının önde gelen isimlerini buluşturan parti, mezuniyet balosu konseptiyle büyük beğeni topladı. Dev disko toplarının altında kendi mezuniyet gecelerini yaşarcasına dans edenler arasında oyuncu Audrey Tautou, tasarımcı Raf Simons ve model Suki Waterhouse gibi ünlü isimler vardı.
*Bu yazı, 5 Mart 2016 Cumartesi günü Vatan gazetesinde yayınlanmıştır. Blog yazısında kullandığım görseller Vogue global sayfalarından alınmıştır.