HaberTürk gazetesi Editoryal sayfasında 05.04.2011 tarihinde yayımlanan yazım, kaçıranlar ve merak edenler için aşağıda..
Gece dediğin, bir kaç saat. Bitmek bilmeyen gündüzün tortusunu atmak için elde olan sadece bu. Peki ya eğer her gece bu kadar kıymetliyse, neden ziyan eder insan geceyi, kararsızlık ya da yorgunluk içerisinde?
“Oraya mı gitsem, buraya mı gitsem? Bak o mekan ferah, çok geniş. Ama müzikleri, ı-ıh işe yaramaz. Ayy diğer mekan da pek havasız ama çok eğleniyorum orada, DJ de tanıdık. Buraya metroyla gider geliriz hemen. Öbürü taa nerede, kim uğraşacak gidip gelmeyle? Hem şuradakinin garsonları çok yakışıklı. Buradakinin de yemekleri çok güzel. Bu geceyi sessiz sakin geçirelim en iyisi. Ya da belki en iyisi arkadaşları çağırıp ev partisi? Ne yapsak ki?”
Her hafta itinayla girilen bu soru yumağı çözülüp de karar verilince başlıyor asıl eğlence. Hadi bu hafta takıl peşime, birlikte gidelim bir yerlere.
Mekanın kapısında upuzun bir sıra. Şık şıkırdım hanımlar, mafya kaçkını adamlar, dikkatli bakmazsanız düv duvardan ayırt edemeyeceğiniz korumalar ve tabi ki dışarıya taşan müzik. Yoldan geçenlerin “Delirmiş olmalılar!” dedikleri bir yığın insan, çok konuşulan o mekana girebilmek için kar altında sırada beklemekten hiç mi hiç çekinmiyor. Alan razı, satan razı, kime ne? Sırada önümüzdeki ağır abinin korumalarla olan kavgasını es geçip zor da olsa içeri girebilirsek, vestiyer ve giriş ücreti tantanası, “Bu mekan benim arkadaşımın ulen!” çırpınışları, kendini açılan kapıdan içeriye, insan seline bırakmak. Tabi ki deli gibi son ses çalan ucuz müzik eşliğinde. Kıpırda hadi, ne dedim sana? Gece dediğin, bir kaç saat.
Bir kaç saat dans etmek, bir kaç saat kendini kaybetmek. Bir kaç saat başkalarıyla yürütmek ruhunu, bir kaç saat sınırları yitirip eğlenmek. Kan ter içerisinde kalıp yine de şikayetlenmemek, kalabalıktan birisi sana çarptığında sadece gülerek “Sorun yok abi, eğlenmene bak!” diyebilmek..
Artık mutluluktan mıdır, yorgunluktan mıdır, bitap düştüğün vakit; yavaştan rotayı çevirme vakti. Bu arada saat öyle erken değil hani, ama yine de bitmez gece, kıymetini bildiğin sürece. Baktın ki sabah oluyor, kır dümeni sokak arasına, ya kokoreç büfesi ya çorba masasına.
Sonra gün aydınlanmaya başlasın, sen kıymetini sonuna kadar bildiğin gecenin koynundan çıkıp doğru yatağına yol al. Biraz uyu, biraz toparlan, güne başladığında kızart ekmekleri, demle çayını kahveni, aç gazeteni ve karıştır sayfaları. Sonra bu yazıya denk gel, dün geceyi hatırla. Ya da daha önce kaçırdığın geceleri. Gerçekten hakkını verdin mi kıymetli gecenin? Yoksa okuduklarına bakıp da imrendin mi içten içe? Eğer imrendiysen hiç bekleme, bu gece, yarın gece, önüne çıkan ilk gece, yaşa sabaha kadar, hiç bitmemecesine. Sonra anlat bana bir ara, neler hissettirdi sana gece.
2 Comments
çok iyi olmuş koray ellerine sağlık habertürkte yazarmı oldun yoksa önce bi alıştırma mı yapıyorsun ısınma turları gibi 😉 hayırlısı olsun
çok teşekkürler! 🙂 yazar olmadım ancak arada böyle sürprizler olabiliyor! 🙂