• Blog
  • About
Istanbul Fashion Week – I
31/08/2010

Eğer “Hangi tasarımcı kaç parça çıkarmış, nelerden etkilenmiş, nelerden “esinlenmiş” , hangi kumaşları kullanmış” öğrenmek istiyorsanız; adres burası değil bunu bilin. Ben bu 4 günü anlatan geniş bir yazıyla başbaşa bırakıyorum okuyanları, kendi gözümden değerlendirmeye çalışacağım.

Istanbul Fashion Week, benim için artılarını eksilerini değerlendireceğim ve beğendiğim tasarımcıları/tasarımları paylaşacağım bir garip “serüven” oldu; koleksiyonları çok sevdiğim en birinci çalışkan arkadaşım StyleBoom‘un birbirinden güzel yazılarından takip ettim.

İlk kez bir moda haftasına katılıyor olmak heyecan vericiydi evet, ancak sanırım beklentilerim çok çok yüksek olduğu için, arada topallayan bu organizasyona karşı ağır eleştiriler getirdim 4 gün boyunca. Kimi zaman içeri giriş, kimi zaman oturma düzeni, kimi zaman farklı PR şirketlerinin tutumları yüzünden sıkıntılar yaşadık, bütün bunları saniye saniye Twitter üzerinden anlattım zaten. Ancak temelde sıkıntımız “kırmızı halı sefilleri” şeklinde özetlenebilir diye düşünüyorum.

Defilelerin pek çoğunda girişte “Türk blog yazarları beklesin, önce basın ardından yabancı basın en son Türk blog yazarları” şeklindeki rezalet tutumu anlamak mümkün mü? “Blogger mı? Hmm..” diyip dudak bükenlerin aklı nerelerine kaçmış çok merak ediyorum. Her kapıda, oturduğum her koltukta giriş kartıma bakıp “Blogger” yazdığını görünce küçümsemeye başlayan insanlar görmek ne kadar da güzel! Hele bunu yapanların arasında bilinen dergilerden editörler de olunca, tadından yenmiyor.

Kulislerde dönen “bloggerları ezelim” senaryolarının kanlı canlı halini gördüğümüz 4 gün boyunca ne yazıktır ki her yerden “Şu kişi sizinle ilgili böyle dedi.” lafları geldi kulağıma. “Türkiye’de blogger yok” kafasına sahip insanlar tarafından Istanbul Fashion Week’e davet edilen “yabancı” blog yazarlarındaki hayal kırıklığını ise tarif dahi edemem sanırım. Birinci ağızdan duyduklarımı buraya yazsam utanç duvarına dönecek, hiç gereği yok.

Biz nasıl ki yabancı edisyonlar ile Türk edisyonları karşılaştırıp yapıcı eleştirilerimizle ortaya çıkıyorsak, LÜTFEN Türk moda basını da aynı şekilde yapıcı eleştirileri ile karşımıza çıkıp bizi de geliştirmeye çalışsınlar. “Siz kötüsünüz, öylesiniz, böylesiniz” diyip özel hayatımıza kadar takip edip cevaplar hazırlayacaklarına “Gelin biz bunları biliyoruz, birlikte başaracaklarımızı konuşalım” desinler. Yeni dünyada herkese yetecek kadar yer var,  kimse kimsenin işini elinden almayacak, korkmasınlar.

Hiç bir zaman kendim için “Çok iyi bir moda blogum var.” demedim, diyemem de. Benden çok daha ciddi çalışan isimler varken, halt yemek olur bu. Ancak bu başarılı isimlerin bile hakkını vermeyip “copy paste blogger olmak” ile suçlayabilenler olduğu sürece bu tartışmaların sonunun geleceğine inancımı yitiriyorum.

İki tarafın da birbirinden beslendiği ve etkilendiği bir ortamda, zaten yeterince iyi işler çıkmazken bu ego sorunlarıyla uğraşıp zaman harcamak çok gereksiz değil mi sizce de?

Bu tatsız konuyu uzatmaya niyetim yok, iyi olan kazansın, iyi işler yapılsın diyerek bu ilk değerlendirme yazısını noktalıyorum. Okuyanlardan tek ricam bu yazıyı paylaşıp yorumlarıyla zenginleştirmeleri. Bu tartışmayı adam gibi yapıp dikkat çekmediğimiz sürece saçma sapan dedikoduların ortağı olmaya devam edeceğiz.

İkinci değerlendirme yazısında Günseli Türkay, Bora Aksu, Arzu Kaprol ve Istanbul Fashion Week’teki organizasyon rezaletlerinden bir tanesi sizi bekliyor olacak.

Paylaş

  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
Share

EVENTS  / FASHION  / MY WORLD

You might also like

Londra’dan Trend Notları
24/03/2017
Favori Ayakkabılarım (Erkek Ayakkabı Önerileri)
24/03/2017
Minimalist ve Şık
24/03/2017

31 Comments


Can
31/08/2010 at 14:27
Reply

helal olsun.. cidden.. sonuna kadar destekliyorum bu yazıyı.. yakında ben de bi tane yazacağım..



panoya takılanlar
31/08/2010 at 14:33
Reply

moda haftasını farklı bir açıdan ele almanız çok güzel, sabırsızlıkla devamını bekliyorum..



styleBOOM
31/08/2010 at 14:35
Reply

su IFW’nin renkleri bir bitsin ben de bu konuyu ele alacagim, ama en once blogu cok daha kapsamli olan senin konuyu ele almana cok cok sevindim. Yazdiklarinda kelimesi kelimesine haklisin, elestirinde bile hala yapici olmaya calisman zaten “bizim” gorgu, kultur ve seviyemizin citasinin ne kadar yuksekte oldugunu gosteriyor. Yazik bu sabah basin toplantisinda Turkiye’de moda basini neden yok tartisiliyor, bu devirde, bunca gelismenin icinde, moda basinini zenginlestirebilecek unsurlara Miu Miu’lu ayaklar celme takmaya calisirsa nasil zenginlessin ki?

Burada moda bloglari da kendi icinde oz elestirisini yapmali, cerceveler cizmeli, belli bir kaliteyi yakalamali, ama bu kendi camiasi icindeki kalitesizlik, ozgun olmaktaki yoksunluk camurunda cirpinanlarin asagilama ve eziklemeleriyle degil yine bizim cabamizla olmali.



Coşkun Hürsel
31/08/2010 at 14:43
Reply

New York Times’da Project Runway jürisi ve moda editörü Nina Garcia hakkında bir yazı vardı geçenlerde:
http://www.nytimes.com/2010/08/26/fashion/26upclose.html

Özetle, Nina Garcia “Devir değişti, moda editörlerinin artık dergi ofisinin 4 duvarı arasına kapanarak çalıştığı günler geride kaldı.” Tabii bu değişiklikte moda bloglarının rolü çok önemli. Bizim moda editörlerine duyurulur!



Zui
31/08/2010 at 14:44
Reply

boşuna küçümsemesinler hiç ben modayı onların yazılarından çok bloglardan takip ediyorum!



AysununKadraji
31/08/2010 at 14:52
Reply

Yazı çok iyi olmuş.gercekten begenerek okudum.bu durumun değişmesi şart.hem moda basını gelişmeli,hem de bloggerlar olsun dergiler olsun destek olup çıtayı daha üste cikarmali.ama daha bloggerlar bile birbirine laf edip,ezici konuşup,kendini üstün görerek laf atıyorsa sonu ne olur bilemiyorum.aslinda çok takmamak lazım tabi ki ama ortada çok büyük sorun var ve bu asilmazsa olduğumuz yerde saymaktan başka çaremiz yok.sadece haklisin demek istiyorum.



cindrellaundertheumbrella
31/08/2010 at 14:52
Reply

Bu 4 gün boyunca ifw’yi tüm güzellikleri ve sorunlu taraflarını yaşamış biri olarak sana hak vermemek elde değil. Yabancı bloggerların etrafında taklalar atan kendini dünyanın bir numaralı moda dergisi diye lanse eden derginin editörleri, iş türk bloggerlara gelince niçin bu kadar burnu büyük davranıyorlar? Kimse şu an bulunduğu noktaya damdan düşerek gelmedi, türk bloggerların şu an bu kadar okunma ve takip edilmeleri yapılan işin kalitesini gösterir bence.



yasemen
31/08/2010 at 14:53
Reply

gerçekten çok güzel bir yazı olmuş,çok kararında olmuş.. Ağzına sağlık (: Bu Türk toplumunun ne oldum delisi halleri beni çileden çıkartıyor! Bloggerlara hep destek tam destek !



hazal
31/08/2010 at 15:00
Reply

yorum =) sözüm meclisten dışarı modu.

blogging bir statü, prestij, davet edilme işi değildir. gerekirse kazıya kazıya gerekirse uğraşarak, vakti gelince de iki adım geride durarak bir şeyler yapmak gerekir. Aksaklıklar olduğuna sonuna kadar katılsam da ayda iki post yazıp ben blogger’ım anında yazıcam önde oturmam lazım şımarıklıkları yapılmasına da şiddetle karşıyım.

çeşitli dergilere ayrılan yerlerde yeller estiğini gördük, diğer dergilerin de editör ve camiasının her şova katıldığına tanık olduk (misal İMA’nın yeni tasarımcıları tanıttığı bölümde çoğu ahali yoktu ama herkes Alessandra’da kapılarda kuyruktu)

uzun lafın kısası demek istiyorum…zaman, vakit, emek verilsin. Çok okunsun, bilgilenilsin. Sadece beğendim, beğenmedim olmasın bu işler, yeni şeyler önümüze düşsün. Tuçe Bayar diye bir kız vardı mesela İMA şovunda. Ayakkabılarına hasta olduk. Moda blogger’ları biraz da bunların peşinde olsun, bulunmayanla bilinmeyeni yazsın.

İsterim. Şahsen. Ben. Kendim.



hazal
31/08/2010 at 15:03
Reply

bir de şu yabancı blogger konusuna değinmek istedim.
sayılarla ölçülüyor her şey tabii. günde 20000’leri görünce ibreler kayıyor ona.
yeryüzünün tamamen niteliğe bakan “kaç kişi / para / tane” sistemi
adalet mi değil mi ayrı tartışma konusu



volkan gokce
31/08/2010 at 15:19
Reply

İFW’de bir editör olarak gazeteci kimliğimle, tanınmış diğer editörler ya da diğer gazeteci arkadaşlarımla kritik yapmak yerine blog aleminde süper işler çıkaran insanlarla konuşmayı tercih ettim. Ve benim gibi bir çok editör arkadaşımın da bu düşüncede olduğunu belirtmek isterim.

Ama yazıdaki anlatılmak istenen şey çok açık. Evet böyle küçümsemelere ben de şahit oldum ve sebebi tamamen kıskançlık. Aslında gayet normal değil mi? Blogger bu işi sadece aşkla yapıyor, isteyerek. Sen hem sevdiğin, hem para kazandığın için yapıyorsun. Bırak da blogger daha çok şey görmüş, daha çok şey duymuş olsun.

Ayrıca şöyle bir ego savaşı da var; ‘Şu kadarlık gazeteciyim, editörüm, çizerim, önce girmek benim hakkım’
Koraycaner’e katılmamak elde değil o açıdan bakıldığında. Bu kompleksleri aşamadığımız müddetçe ‘El oğlu’nun yaptığına bakar; “Elalem yapıyor bee” demekten kendimizi alamayız.



özge lokmanhekim
31/08/2010 at 16:03
Reply

eee, doğru söze ne denir? güzel yazı olmuş, pek beğendim doğrusu….



Umut
31/08/2010 at 16:19
Reply

Öncelikle yazının devamını sabırsızlıkla bekliyorum diyerek başlamak istiyorum 😉
Gözlemlerin(iz) son derece yerinde olmuş. IFW kapsamındaki 4 gün boyunca olan bitenleri azçok takip ettim ve sonuç HÜSRAN! Nedeni; sizlerinde bahsettiği üzere türk bloggerların yavana atılması yabancı konukların el üzerlerinde tutulması,gereken ilgiyi yurdum moda bloggerlarına da yapsalar eminim bizlerden uç noktalarda verim alacaklardır ammavelakin moral düşüklüğüyle bizleri ödüllendiriyorlar.Destek olmadıktan sonra bizlerde elimizden bukadarı geliyor deyip kenara çekilmiyoruz tabiki araştırıyoruz yazıyoruz gözlemliyoruz blablabla desteklenmedikten sonra yazmışız karalamışız ağzımızla kuş tutsak ııh!
Herşey iyi olsun kaliteli olsun şık olsun gösteriş hat safhada olsun diyenlere seslenmek lazım …
Merhaba biz dostuz!



stilcatcher
31/08/2010 at 16:31
Reply

O kucumsemelere bizzat sahit oldugum icin bole bir konuyu burada islemenden dolayi tesekkurler..
Belki biraz agir kacacak ama aci bir gercek var,o da ikiyuzlu oldugumuz.Eger biz oradaki Turk bloggerlarin isimleri jane,adam filan olsaydi,eminim o burun kivirmalar olmayacakti.aksine el ustunde tutulacak,her yerlerde bizi bi an bile yalniz birakmayacaklardi.hatta biz bile onlarin bu ilgisinden sikilacak,biraz yalniz kalalim bile diyecektik.ama bizim adimiz koray,deniz,aysegul, vesaire….Ama atladiklari bi sey yabanci arkadaslar bi gunlugune burdaydi,bizse hep burdayiz.onlar tek bi gun bizimle ilgili seyleri anlatir,bizse hep anlatiriz.
Copy paste elestirileri ise imkan meselesi.dergilerin imkanlari bloggerda var mi?elbette ki yok.
Dergilerin bloggeri elestirirken bir yonden haklilar.O da bloglarin arasinda da simarik,ustten bakan tavirli bloglar oldugu.Ama bunun da nedeni bu isin populeritesiyle ilgili.talep gun be gun artiyor ve amip gibi cogaliyor moda bloglari.



madammoda
31/08/2010 at 17:02
Reply

Ellerine sağlık, yazı çok güzel olmuş; hem gözlemci eleştirel hem de yapıcı eleştirel…
Ben Ankaralı bir blogger olarak tüm isteğime rağmen IFW’ye katılamamış ama Twitter’da sizlerin yazılarını, paylaştıklarınızı gördükçe gitsem de çok mutlu olmayacakmışım dedim. Her biriniz an be an kötü tutumları, sizlere yöneltilen iğneleyici sözleri aktardınız. Ki bu çok iyiydi çünkü o etkinlikte yaşanan gerçek olaylar da her bir tasarımcının koleksiyonu kadar önemliydi.
Medya çalışanları ve PR’cıların tutumlarını ise ben korkularına bağlıyorum, çünkü bloggerlar öylesine söz sahibi olmaya başladılar ki yerlerinin kapılmasından çekiniyorlar… Çünkü bloggerlar hayatın içinden, gerçekten yaşayarak anlatıyorlar ne anlatsalar…



STİL DİREKTÖRÜ
31/08/2010 at 20:51
Reply

Sonunda beklediğim post yayınlandı, hem helal sana. Sizleri beğenen beğeniyor zaten da tüü kaka bok demek yerine aferim emek vermiş yazmış dur okuyayım da bende daha güzel içerikler hazırlayayım diye düşünse ya insanlar.

IFW tatilde olduğum döneme denk geldi iyi ki de öyle olmuş ve gelmemişim. Gelsem gereksiz stres yapardım bilirsin beni hayatta kayırmaya gelemem Koray. Ayrıca IFW hakkında yazan arkadaşlar, fotoğraflar koymak dışında, aa bu ne güzel, hepsini istiyorum vs yazmasa da iyi kötü eleştirse Boom gibi ne güzel olur.

Son olarak not, ne yazık ki; geri kalmış ülkenin geri kalmış evlatları olarak durumumuz üzücü. İşte bu yüzden mail boxuma düşen bir sürü PR ajansı yazılarını da yazmıyorum.

Moda dönemi diye bir olgu başladı bunlarda geçecek. Keşke daha özgün olunsa, dediğin gibi copy paste yapılmasa da her blogda aynı şeyi görmesek. Ne diyelim hepimizi için daha güzel yazılar paylaşmaya ve okumaya….

Değer bilenlerimizin çok olması dileği ile…



ALIŞVERİŞ CİNİ
31/08/2010 at 22:43
Reply

Koray’dan beklenen yazı nihayet geldi! 🙂 Öncelikle bu rezaletlerin her birine şahit olan biri olarak tabi ki seni desteklememek mümkün değil. Duyumlarımıza göre 3.sırada oturmam diyerek afra tafra yapan blogger’ın davranışı ne kadar yanlışsa bloggerları küçümseyen PR’cıların, organizasyonun ve bu işe bunca emek/zaman harcayan blog sahiplerini copy/paste diyip atarak küçümseyen gazetecilerin/dergicilerin de davranışı o kadar yanlış. Gerektiğinde blogger basına saygı duyacak, belki defilede kendi yerini verecek, gerektiğinde de basın blogger’ın özgürce yazabildiği düşüncelerine saygı duyacak, emeğini takdir edecek. Bunu yapmak yerine gereksiz bir rekabete doğru sürükleniyor muyuz ne? Halbuki ben o gazete/dergileri her ay zevkle okuyorum, keşke onlar da keyifle okunacak Türk moda bloglarının da var olduğunu bir itiraf etse 🙂



Ayşegül
31/08/2010 at 22:52
Reply

üniversitedeki hocamız ; düşmanınınla aynı masada bulunman,buluşman, anlaşma yapmaya çalışman üstünlüğünü kabul ettiğini gösterir derdi..Ne kadar doğru değil mi ?
Bloggerların “söz sahibi oldukları” yerde takipçilerini etkilemelerinden korkularına değil mi bu yaşananlar ???
“Davetiye” gönderirken ya da…
Ses getirdiklerini bildiklerinden , bahsetmelerini istediklerinden değil mi ???
Ülkemizde çoğu işleri elimize yüzümüze bulaştırmamız, fesatlıktan,çekememezlikten değil mi ??
Ama yine de ümitsiz değilim ben..
dünyayı fiilen gezmemiş,görmemiş olsalarda,yazı yazabilmek,fikir sahibi olmak için ellerine aldıkları kitaplardan öğrenecekler destek olabilmeyi,paylaşabilmeyi,paylaştıkça çoğalabilmeyi…Çok teşekkürler “blogger”arkadaşım,bloğumda da paylaşıcam izninle,”izinleriyle”.. : )



seda
01/09/2010 at 02:03
Reply

valla ben senelerdir (-de) ekinin nasıl yazılacağını bilmeyen nice blogların en az 1000 takipçisi olduğunu gördüğümden beri, gayet sinir sahibi bi insanım.
soyadı ‘yeni’ kafası eski arkadaşın bloggerlara karşı tutumuna kızsam da, bloggerların da çıtayı yüksek tutması gerektiğini düşünüyorum.

yayıncılık sektöründe dengeler eminim ki çok farklı, hangi ürün, hangi ünlü, hangi görüş, hangi kapak.. çok daha emek isteyen ve zorlayıcı bir durum. bizler kendi kendimizin hem editörü hem yayıncısı iken orada haftalarca uğraştığınız haberin/yazının/çekimin editörlerce de onaylanması gerekiyor.

bloggerlar olarak elimizdeki özgürlük böylesine genişken beyinlerimiz de geniş olsa harika olucak kesinlikle. ve kurunun yanında yaşın yanması. kötü bloggerlar yüzünden bloggerlığın bir meslek olma yolunda ilerlemesine rağmen bizim ülkemizde küçümsenmesine yol açıyor.



Ece
01/09/2010 at 04:14
Reply

Evet defilelerde önce yabancı basının sonra yerli basının alınması konusunda değinmen iyi oldu aslında, özellikle çok kişi bir anda girmeye çalışınca bu durum ciddi stres ve izdiham yarattı. Sonuçta ben de kendi bogumda Koton defilesi yazımda bu duruma gayet güzel değindim:) IFW’e genel bakış adı altında da biraz değinmeyi planlıyorum.
Bora Aksu defilesinde sen arkamda duruyordun hatta PR şirketinden birini telefonla arayıp çağırmıştın, bu nedenle konuyu yazacağını tahmin etmiştim. Aslında yabancı bloggerlarla büyük dergilerin editörleri bazı defilelerin sıralarında bir aradaydı, yerli bloggerları küçümseme olayını dergiler tarafından bilmiyordum ama genel basın mensuplarında olabilir, eğer yeni fikirlere açık değillerse, o konuda vizyonları yeterli değilse, basının artık yazılı ya da televizyon değil internette de önemli bir güç olduğunu farketmedilerse. Bu durum internet gazetelerinin de başına geliyor, birçok haber sitesi aynı oranda okundukları halde Hürriyet Milliyet gibi gazetelerde aynı kulvarda görülmemekten yakınıyor ve sonunda Habertürk gazete olarak da çıkmaya başladı.
Bloggerların özverileri görmezden gelinmemeli diyorum ben. Sonuçta bir dergide ya da gazetede çalışanın tek işidir bu ve bundan geçimini sağlıyordur. Blogger öyle mi ya? Bazılar moda sektöründe ama birçokları da alakasız işlerde çalışmak durumunda ve vakit bulabildikçe yazı girebiliyor. Ben bir ara 1 ay yazı giremedim ve çok üzüldüm. Bloggerlar özellikle bu nedenle saygıyı hakediyorlar.



pınar
01/09/2010 at 10:24
Reply

çok yerinde buldum yazını…ben çoğu zaman dergiler yerine, kaliteli moda bloglarını okumaktan daha çok zevk alıyorum. Dergilerin klişe tavrı ve tutumu benim sinirlerimi bozabiliyor. Bence iyi bloggerlık Türkiye’de kıskanılan bir pozisyon…bu kadar entellektüel, kendi mesleklerinin dışında başka bir konuya gönül vermiş ve bunun hakkını veren insanlara az biraz daha saygı gösterilmeli. En azından göstermiyorsan da seviyeli eleştirilmeli…



Marjo
01/09/2010 at 10:45
Reply

Ben IFW’nin makyaj kısmıyla ilgilensem de arka planda kulağıma bazı laflar çalınmadı değil. Konuşma fırsatı bulduğun bazı kişiler moda bloggerı olduğunu iddia eden ama bu işi kaliteli yapmayan bloggerlardan bezmişler. Telefonla çektikleri kötü resimleri bloglara koyup, bozuk bir Türkçe’yle yazı yazıyorlar diye eleştiriyorlar.

Tabii ki herkes için bunun geçerli olmadığını biliyorum, açıkçası bloggerlık tamamen bizim hobimiz. Bir meslek olmadığı için herkesin çok kaliteli blog yazmasını bekleyemeyiz. Herkes mükemmel yazsın, mükemmel resimler çeksin demek abes duruyor..

Yine de ben diyorum ki önümüzdeki senelerde blogger ve blog kavramı daha iyi tutunacak, sapla saman ayrılacak, o zaman işini gerçekten iyi yapanlara hem basın hem moda dergileri hem de izleyiciler daha ayrı gözlerle bakacaklar.



Betül Karaman
01/09/2010 at 11:59
Reply

önclikle tebrik ediyorum.. yaşadıkların(m)ıza ben de şahit oldum, yabancı bloggerlar, dergi editörleri pamuklara sarmalanırken, türk bloggerların havalandırma borularının altından sürüne sürüne içeri girdiği ortamda hangi adaletten bahsediyoruz ki? can direkli’den gelecek olan postta bu rezillik ele alınacaktır eminim, takipte kalın ve rezilliğe şahit olun.



Jojee
01/09/2010 at 13:30
Reply

Aslında ben onları da anlıyorum.Düşünelim o yere okuyarak belki yıllarını vererek gelmişler.Belki sevmiyorlar bile ama yapmak zorundalar .Çünkü onlar ordan para kazanıyor.
Bir de bize bakalım.Sadece tutkuyla sevdiğimiz bu işi yapıyoruz.Ne maddiyat ne de dürtme var bu işin içinde.2 sene olacak blogumun açılması ve ben hergün bir şeyler yazmak için açtım kendi sayfamı.Fikrimi belirttim,yol gösterdim veya bakın bu trend dedim.
Bakıyorlar bazılarını işlerini iyi yapıyorum hem de severek.İşte o an bi savaş başlıyor içten içe.Onların davet edildiği yerlere gidiyor bloggerlar,onların çağırıldığı defilelere basın olarak çağırılıyorlar tıp kı onlar gibi.Bu sefer ben yıllarımı harcadım o basit bloggerla olmak istemiyorum diyor.
Ama bir yandan yurtdışından gelen bloggerları hepsi çok seviyor.Benim anlamadığım nokta burda başlıyor.Neden?
O kız ya da o adam da blog yazıyor.Evet bizim gibi.Belki hep giydiklerini koyuyor ya da çektiklerini ama bizim yani Türkler de yok mu yapan var.Peki neden destek olmuyorsun.Bak adam dünyaca tanınıyor.Neden senden de biri çıkmasın?Köstek olmak amann ya ucuz bloggerlar diyip onu küçük görme niye?
Beğenmiyorsan söyle,deneyimlerini paylaş onunla ya da toplayın bloggerları ‘ sizinle konuşalım nelerimiz eksik iki tarafta görelim sonra yeni işler için kolları sıvıyalım’ de.
Twitter da atışmak niye ?Benim inanın çok komiğime gidiyor bu olay.Madem bu kadar yüksektesin neden laf atıp duruyorsun?
Bu düzenin değişmesi lazım.Hem de acilen!



Deniz
02/09/2010 at 00:34
Reply

IFW’de bulunmadım. Belki bloggerlar olarak da çok haklısınız bilemiyorum ama tüm yaptığı markaların bloggerlar için düzenlediği lansman partilerinin fotoğraflarını yayınlamak veya Vogue dergisinin yeni sayılarına dair yazı yazmak olan birinin şikayet etmesini çok haksız buluyorum. Koray artık kabul et sen gerçek bir moda bloggerı değilsin bu yüzden de kimseden blogger muamelesi bekleme. Tek avantajın erkek olman!



Bayan Mor
02/09/2010 at 00:50
Reply

milletler arasi su birbirine ozenme durumu pek yaygindir zaten, ama kendininkini benimsememek. sacmalik. londrada oldugumdan ne yazikki ifw ye katilamadim. ama defileleri turk bloggerlardan zevkle takip ettim. ustelik yabanci bloggerlarin ifw yazilarinin pek istah acici olmadigindan kesinlikle hem fikirim. umarim sesinizi/mizi duyarlar da diger moda haftalarinda bloggerlar olarak sorunlarla karsilasmayiz



Manolya Fikri
02/09/2010 at 04:13
Reply

29 Agustos’ta blog postumda bende bu konudan bahsetmistim.
Aynen ordan kopyaliyorum yazdiklarimi.

Aslinda çokta hakkım olmayarak bir konuya değinmek istiyorum(bloguma -malesef-yeteri zaman ayırmadığım ve aşırı derecede önemseyip süper bir blogger olmadığım için). IFW’yi twitter’da Elle, Vogue gibi dergilerin yanı sıra bloglardan takip ettiğimi yazmıştım. Yalnız uzaktanda olsa gördüğüm şey bloggerların kendini biraz fazla önemsemesi ve yaptıklari şeyi iş olarak görmeleriydi. Sonuçta blog yazan insanlar sevdikleri için bunu yapıyorlar. Onları buna zorlayan kimse olmadığı gibi ne başlarında bir patronları ne de yazılarını yetiştirmeleri gereken belli bir tarih ya da saat var. Blogger’ların moda editörleriyle kendilerini aynı kefeye koymaya çalışmaları bu yüzden bana saçma geliyor. Gerçekten çok güzel, çok emek verilmiş bloglar bence bizim ülkemizde de mevcut. Basının yaptığı yanlış ise onları görmezden gelip yabancı blog yazarlarına dikkati çekmesi. Bu aynen Amerika’da üniversite okuyan biriyle burda üniversite okuyan kişi arasından iş verenin yurt dışında eğitim almış olanı seçmesi gibi bir olay aslında. Kendimizle ve yaptığımız işlerle gurur duymadığımız sürece başkalarını hep bizden üstün görmeye devam edeceğiz. Ne zaman ki bir olduk, birbirimizi korumaya başladık işte o zaman taşlar yerine oturacak. Herkes birbirini olduğu gibi kabul edip, yerini bildikten sonra iki tarafta birbirini zevkle okuyacak ve saygı duyacaktır bence.



KC
02/09/2010 at 10:02
Reply

İki günlük “yorum bekleme” sürecinin ardından toparlayıcı bir cevap yazmak istedim.

Bazı açılardan haklı bulunduğum, bazı açılardan eksik görüldüğüm bunca yoruma tek seferde cevap vermek zor olacak, cevap uzun gelecek ama sıkılmayıp okursanız çok sevinirim.

Öncelikle değinmek istediğim şey aslında blog yazanların da kendi içinde sınıflara ayırılabileceği ve salt “oh biz blog yazıyoruz, dünya bizim” modundan ayrılmak gerektiği. Benim genelde (ve bu yazı özelinde) yapmaya çalıştığım şey “ben çok iyi blog yazıyorum, en süper benim” demek değil, bunun anlaşılmasını isterim.

Aksine, bulunduğum pek çok ortamda “şu şu arkadaşlarım süper yazıyorlar, onların yanında adım anılmaz, bu benimki bi deneyim” diyorum. Keşke yüz yüze görüşme fırsatım olsa herkesle, bu gelen tek negatif ve kişisel yorumun aksini ispat edebilsem.

Yukarıda bahsettiğim “süper yazan arkadaşlar” için bir çaba benimki. Ha onlar kendilerini savunamaz mı? Sonuna kadar başarırlar. Ancak ben de kendi çevremi ve deneyimlerimi, yaptıklarımı ve yapmayı planladıklarımı alt alta dizince, o isimlerin kendilerini savunmamdan rahatsızlık duymadıklarının da bilinciyle bu işte ilk taşı atmayı seçtim.

Bugüne kadar kimseye karşı “şöyle havalıyım, böyle iyiyim” demeyen KorayCaner, IFW’nin en burnu havada, en söz dinletmeye çalışan insanı kesildiyse bu tamamen basın ve organizasyon camiasında “blogger mı, öööö” anlayışını kırabilecek kadar güçlü durabilmek içindi. Çok da iyi oldu.

Bu sayede televizyonlarda röportajlarımız çıktı, bu sayede insanlar “orada olan biten nedir?” diye gözünü üzerimize dikti. Belki de bu sayede pek çok blog yazarı kendine çeki düzen vermeye çalışacak, pek çok basın organı bizi anlamaya yönelik bir adım atacak.

Artık herkes “yazar” oldu, herkes “blog yazıyorum” diyip bir yerlerden geçmeye çalışıyor. Kendi içimizdeki “oh blog yazıyorum, ne güzel gezip eğleniyorum, hayatım böyle mükemmel” insanlarını temizleyip, dili ve anlatımı ile katliam yarattığı halde takdir bekleyenleri düzeltme çabası gösterip bir de üstüne “çevresi ve tanıdıkları” sayesinde bir yerlere gelip “ben yaptım” diyenleri terbiye edebilirsek ne ala.

Aksi takdirde daha çok sorun çekeceğimiz aşikar. Ancak bir de işin “klasik basın” yönü var.

Aynı anlatım katliamlarını yapan, arkasına aldığı yayın grubunun gücüyle her yerde boy gösterip bu işi “biz buradayız blog yazarları yok” boyutuna taşıma küçüklüğünü gösteren, “blog yazanlarla aynı kapıdan girmem” deme saçmalığına bulaşan ve hatta kişisel hayatımızı didik didik edip bizlere her ortamda bu kişisel bilgiler üzerinden sataşmaya çalışan “klasik medya” kendine gelmediği sürece “Türkiye’de moda basını yok” lafını çok işitecekleri ve bizim tarafımızdan da ölesiye eleştirilecekleri kesin.

Toparlayayım. Bu yazı iki gün içerisinde 1200+ defa okundu, Twitter ve Facebook üzerinden defalarca paylaşıldı, hem sayfadan hem de sosyal paylaşım sitelerinden onlarca yorum aldı. Bu taşı atıp tartışmayı ben açtım ancak okuyan, paylaşan, destek veren, anlamaya çalışan, iyi ya da kötü eleştirilerini ileten herkese ama herkese teşekkür etmek isterim. Umarım ileride bu çabamızın sonuçlarını görürüz. Herkes biraz suçlu, herkes biraz güçlü, önemli olan herkes için güzel olacak bir sonuç alabilmek.

Sevgiler



Ece
02/09/2010 at 14:48
Reply

Evet toparlayıcı cevap yazmışsın üstüne yorum yazılır mı bilmiyorum. Ama ben yazma isteği duydum çünkü yukarıda bazı arkadaşlarda bir kavram karmaşası görüyorum. Mesela bloggerlık filan değil, Bloglar “internet basını” kategorisine giriyor. İnternet de geleceğin daha doğrusu (artık) günümüzün medya aracıdır. Bu nedenle gazeteler internet steleri üzerinden daha fazla okunuyor bu nedenle Vogue ve Elle’in web siteleri ve orada blogları var.
Bloglar, internette insanlar bir seyir defteri, günlük yayınlasınlar diye bir fikir ortaya atan insanların kurdukları sitelerle başladı. Bunlara insanlar kendi sayfalarını kurup yazmaya başladı. Bu nedenle yukarıda bir arkadaşın deyimiyle bloglar “amip gibi çoğalmaya” başladı. Yazmak isteyen insan çok, yazmaya yetenekli insan da çok, blog açmak bir sermaye birikimi, resmi evraklar vb. gerektirmiyor zaten. Yani isteyen blog açar, yazar, buna engel olmak mümkün değil. Hem kötü yazan bloggerların blog yazmaları nasıl engellenecek, eller kolları mı bağlanacak?! Bence çoğalsın bloglar, her alanda moda, müzik, sinema, yemek, futbol, araba. Yazsın insanlar kendilerini ifade etsinler, sesler çoğalsın. Belli bir kaç kişinin yönlendirmesiyle hareket eden bir koyunlar sürüsü yerine kendini ifade eden bir toplum oluşsun. Hem kötü yazan bloggerların blog yazması nasıl engellenecek ki elleri kolları mı bağlanacak? Nasl iyi dergiler var bir de kötü dergiler var, onun gibi bu durum.
Sonuçta bir blogun ön plana çıkacağı varsa o ön plana çıkıyor. 13 yaşında bir kızın Dior defilesinde kurdeleyle oturup Grazia editörlerinin önünü kapatmasına da:) kimse engel olamadı, olamaz da zaten. Ülkemizdeki mantığı anlamıyorum. Astrologlar da birbirlerine şarlatan diyor ona bakarsanız.



Beril Öke Gülen
05/09/2010 at 14:33
Reply

Koray,

Bu yazıya yorum yazmakta biraz geciktim ama yine de fikirlerimi paylaşmak istedim. Öncelikle, sözünü esirgemeden yazma cesaretinde bulunduğun için tebrik ederim.
Sus pus olup tepkisiz kalmak; hiçbir zaman işe yaramıyor.

Ben de bir moda tasarımcısıyım, aynı zamanda birkaç websitesinde moda köşem var ve moda bloglarının yükselişini fark ettiğimde, ben de blog yazmaya karar verdim, yani zaten yapmakta olduğum bir şeyi, “blogger” platformuna taşıdım. Blog sayfamda, daha öznel ve samimi olabiliyorum, köşe yazılarımdan farklı olarak. Zaten blog yazmanın güzel tarafı da bu olsa gerek; birçok kişinin de bahsettiği gibi, “kişisel yorumlarımızı içimizden geldiği gibi dile getirebiliyor olmak”.

Söylediklerinin çoğunda sana hak veriyorum ve arkandayım ama bloglarda; Türkçe’nin yanlış kullanılması, “copy-paste” yazılar yazılması ve fotograflar kullanılmasıyla ilgili “bazı” bloggerlara gelen eleştirilere de katılmamak mümkün değil. Bu şekilde blog hazırladıkları halde, binlerce kişi tarafından takip ediliyorlarsa; yapılacak bir şey yok, beğeniliyor demektir. Binlerce kişi beğeniyorsa da bu durumu kabullenmek gerekir, aşağılamak ya da yok saymak tabii ki çok yanlış bir tavır olur. Ben en kısa zamanda bu “dergi editörleri-moda bloggerları” tartışmasının, atışmasının sonlanmasını diliyorum.

Ayrıca ilk butiğimi, çok yakında, Cihangir’de açıyorum; açılışa bloggerları da davet etmeyi planlıyorum, buradan duyurulur… Bloggerların gücüne ve etkisine inanıyorum ve destekliyorum.

Sevgiler,
Beril Öke Gülen



Yenimoda
04/12/2010 at 14:23
Reply

önclikle tebrik ediyorum.. yaşadıkların(m)ıza ben de şahit oldum,



Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et



© Copyright Fashionably Digital Adventures 2020