“Bir haftadır nerelerde bu çocuk?” dediğinizi duyar gibiyim demek isterdim ama diyemiyorum, hani neredeyse kimse sormadı.
Ancak ben geçtiğimiz haftanın olanını bitenini paylaşmak istedim. Zira ajandada çok güzel bir İstanbul gezentiliği vardı.
O kadar çok şey yaptım ki kısa bir özet bile canınızı sıkabilecek derecede uzun olacak..Başlıyor!
Nişantaşı’na çıkarken Hermès‘e bakakaldım, evet! Cesaret gösterip Prada‘ya burnumu sokuverdim. V2K Designers‘ta Vivienne Westwood Erkek tasarımlarına salya akıttım.
Kırıntı‘da “starter” denen şeylerin aslında ana yemek kadar doyurabileceğini hatırladım, ve fakat Nişantaşı Kırıntı’da ilaç niyetine bir priz bulamayacağımı öğrendim. Ha tabi bir de bir ayrıntı.. Menüde hem “soğan halkaları” var hem de “onion rings”. Hayırdır inşallah? Efendim, “onion rings” olan kocaman soğan halkalarını direk kızartmakmış da “soğan halkası” olan soğan püresinden yapılan kızartmaymış.Vay vay..
Son bir kaç yıldır İngiltere’de yaşayan arkadaşım Starbucks‘tan Caramel Macchiato almam için bana “Al sana 2 pound” diyince kendisine caaaanım ülkemin güzelliklerini hatırlattım, kahvenin burada pahalı olduğunu öğrettim.
Kanyon’da Num Num yine enfesti. Hani güya burada da “starter” moduna girmek istedik ama ne mümkün! Böyle mekanlarda tabaklar ve içindekiler giderek büyüyor mu bana mı öyle geliyor?
Kanyon’da Avatar‘ı 3D izledim. Cinebonus rocks! Cidden! Filme gelince, eh meh.. Görselliğin dibine vurmuşsun tabi ama hani “konu yok, konu” diye inledim. Gerçi film boyunca epey eğlendim çünkü ben dahil herkes defalarca 3D gözlükleri çıkartıp gerçek görüntü ile gözlüklü görüntüyü karşılaştırdı. Sürekli eli gözlüğünde insanlar görmek bir yerden sonra bendeki makarayı koparttı..
Yana yakıla Lady GaGa – The Fame Monster albümünü aradım Kanyon’da. Ancak maaaaaaalesef yokmuş da orada burada olurmuş da.. Güvendim gittim İstinye Park’a, orada var diye, efendim neymiş, onlar da özel siparişmişmiş. Allahtan Beyoğlu şubesinde iki tane vardı ve onları kendi adıma ayırttım, yoksa sinirden çıldırabilirdim. El-sonuç; artık The Fame Monster albümüm var! İçinde iki CD var, The Fame ve The Fame Monster. Yay!!
İstinye Park demişken, öğlen yemeği için uğradığımız Masa‘dan bahsetmemek olmaz. Dört bir yanınızda dünyanın en büyük markaları varken bir şeyler yemek gerçekten muhteşem! Ancak böyle hani orada öyle insanlar var ki, kendinizi önemsiz,küçük hissetmeniz işten bile değil!
Markalar falan demişken, o kadar gün boyunca tembelliğim yüzünden kendime doğru düzgün bir şeyler alamadım bile! Farklı semtlerde 3 Mango, 3 Zara ve bilumum diğer mağaza gezmeme rağmen kendime aldığım en ufak bir şey yok!
Sanırım bu İstanbul turunun en şanslı isimleri annem ve kardeşim, çünkü onlar için GAP‘i alt üst edip birer yılbaşı hediyesi aldım. Bu arada GAP yeni yılı geleneksel lacivert torbaları yerine kırmızı torbalarla karşılıyor ve her hediye paketinin üzerine hediyenin kimden kime gittiğini yazabileceğiniz bir etiket takıyor. Hoşluk bu değil de nedir? (GAP kampanyasına daha sonra değineceğim, fazlasıyla eğlenceli bir reklam kampanyaları var bu yıl!)
6 Comments
eksik gedik güdük 😛 yesinler istanbul gezini senin 😀 çatlattın düşmanları 😛
bu nedir caanım ya tikiligin de bi sınırı var haniii alısverıs merkezlerinden cıkılmamıs bi suru garip mekan gezilmiss pis burjuva 😛
sen bu kadar yazmısken insanın da ozenerek luksemburg-bruksel-bruges-rotterdam-delft-amsterdam turunu anlatası gelio lakin ne mumkun.. :)))))
miss uuu muahh… :)))))
Bana tiki diyen Fransa’ya bile sığamadı fellik fellik geziyor, tezata bak 😛
Bana eksik gedik güdük diyene hiç bir şey diyemiyorum bile 😀
3d olayı çok komikmiş ama 🙂
vintage peony, sorma ya 3Dye inanamayan insanlar sürüsü olarak sürekli tak çıkar :))
Kesin ben de aynı şeyi yapardım, yapanları görünce gülmekten filmi izleyemezdim, lakin ”3 saat ara vermeden bir film izlemek” çok ödüllü olsa da beni sıkar. 😀