• Blog
  • About
Sonbahar – Uniquen
15/10/2009

Yere düşen kestanelere baktı, ve içinden ‘Acaba birinin kafasına isabet etmiş midir?’ diye düşündü. Gülümsedi, dikenli kabuklarıyla pat pat yere düşen kestaneleri getirdi gözlerinin önüne. Eğer isabet etseydi ne kadar çok acıtırdı kim bilir…

Kestane ağaçlarının altında yürümektense ormanın içinden geçen yolu kullanmaya karar verdi bu kez. Merdivenlerden aşağıya inip yolun tam ortasına geldiğinde garip bir haz duyduğunu fark etti, sessizlik ama daha çok zamanın yavaşlaması gibi bir şeydi hissettiği. Yanında konuşan arkadaşının sesi bile boğuk geliyordu kulaklarına. Dinlemediğini daha önemlisi dinlemek istemediğini fark etti. Tek istediği MP3’ünü çıkarıp Happy Ending şarkısının peşi sıra fark etmeden kaydettiği o şarkıyı dinlemekti. Eğer bir film çekmeye karar verirse içerisinde o müziğin olacağından emindi. Şarkının ismini bulmayı çok istemesine rağmen bu neredeyse mümkün değildi çünkü ismiyle ilgili en ufak bir ipucu bile yoktu. Kaydettiği şarkının 4 dk değil de 9 dk olduğunu ilk fark ettiğinde devamının sessizlik olacağından emin, ileri tuşuna basıp bir sonraki şarkıya geçmişti. Ama bir gün, yolda yürürken dalıp gitmiş ve ileri tuşuna basmayı unutmuştu. Sessizliği fark edip ileri tuşuna basmaya yeltendiğinde şarkıyı söyleyen adamın buğulu sesiyle kendine gelmiş ve adeta büyülenmişti. İşte ileride filmimin müziğini soracak olana harika bir hikâye diyerek o anın keyfini çıkarmıştı.

Acıklı bir aşk hikâyesini anlatıyor gibiydi. Adamın acı çektiğini ve sevdiği kızı sonsuza kadar kaybettiğini düşündürüyordu ona her seferinde. Klasik bir sokak sahnesi geldi gözlerinin önüne, haki rengi ceketi ve krem rengi pantolonu ile genç bir adam, sonbaharın yerlere savurduğu yaprakların arasında elleri ceplerinde yürüyordu. Neredeyse umursamaz denebilecek bir yüz ifadesi vardı ama gerçekte, acısını ifadesizlikle gizlemeyi tercih eden ve bundan sonra olacakları düşünmeyi istemediğinden sadece yürüyen bir adamdı karşısındaki. Gerçekçiliğinin duygularını bastırmasına izin vermiş ve geride boş bir yıkıntının kalmasını kabullenmiş görünüyordu. Ertesi sabah yataktan bile kalkmak istemeyecek kadar mutsuz olacağını bilmesine rağmen geri dönmeyi ve sevdiği kızdan bir şans istemeyi aklına bile getiremiyordu. Yıllar sonra o günü hatırladığında kendinden nefret edeceğini biliyordu. Ama yapamıyordu, yapamazdı… Yapraklar rüzgârın onlara oynadığı ölümcül oyundan habersiz dallarda sallanırken, tutunamayan bir kaçı rüzgârın onları havalandırmasına sevinir gibi kendi etraflarında dönüyor ama sonra yerle bir etmesiyle sessizleşip diğerlerinin arasına gömülüyorlardı.

Sonbahar

Filmin içerisinde buldu kendini bir anda. Genç adamın yürüdüğü dar sokakta, içeriye bir iki merdiven çıkılarak girilen eski bir apartmanın basamaklarında oturduğunu hayal etti. Adamın tam onun önünden geçerken gözlerinin içine bakmayı ve acısını hissetmeyi istedi. Omuzları düşmüş ve alnındaki çizgileri belirginleşmiş bu adama yardım edebilmeyi dilerdi herhalde o sahnede olsaydı. Kederli yüzünü avuçlarının arasına alıp, en içten gülümsemesiyle gözlerine bakmak ve her şeyin düzeleceğini söylemek istedi bu tanımadığı adama. Ve sonra tanıması gerekmediğini fark etti, ismi, yaşı ve kim olduğu önemli değildi aslında. Duygularını anlıyor olabilmek ve bundan sonra olacaklar hakkında fikir yürütebilmek tüm sınırları kaldırıyordu. Kızı merak etti, nasıl biri olmalıydı bu filmde oynatacağı genç kadın? Gaddar ve duygusuz mu yoksa çekingen ve ince düşünceli mi? Sokağın başındaki ahşap evin ikinci katındaki pencereden gözleri yaşlı bu adamın gidişine mi bakmalıydı yoksa umursamaz bir şekilde ince bir sigara yakıp okuduğu kitaba kaldığı yerden devam mı etmeliydi bir türlü karar veremiyordu. Belki de ikincisi olmalıydı klasik film sahnelerinin tersine. Umursamaz bir şekilde kitabını okumaya devam etmeli ve sonbaharın erken getirdiği karanlıktan yanı başındaki lambayı yakarak kurtulmalı, her zamanki bir akşamı yaşamalıydı kendi halinde. Ve genç adam, kendini biranda filmde bulan kızın oturduğu basamakların önünden geçmeden bir ara sokağa dalmalı ve günün onda bıraktığı hayal kırıklığını aklına gelen üç beş kişiyle bir barda, spordan ya da ekonomiden bahsederek unutmaya çalışmalıydı.

Nasıl olsa konu eninde sonunda dolaşıp yine kadınlara gelecek olan bu sıradan bar gecesinde, arkadaşlarının kadınları birer haz aracı olarak görmesini dinleyip biraz olsun huzur bulmayı dileyecekti.  Bu kez onu erkenden çakırkeyif yapacak iki biranın ertesinde ceketini alıp bardan çıktığında, sonbaharın yüzüne doğru savurduğu rüzgârda yine aynı yalnızlığı ve boşluğu hissedecekti. Bir şarkı mırıldanarak eve gidecek ve yatağa kendini attığında ağlayamamanın verdiği sıkıntıyı uykusuzlukla ödeyecekti.

‘Çok acıklı bir film oldu.’ dedi kendi kendine, karamsar ve iç karartıcı. Yanındaki arkadaşının ona bir soru sorduğunu fark ettiğinde neredeyse ormanın içinden geçen yolun sonuna gelmişlerdi. Soruyu onu dinlemediğini çaktırmayacak yuvarlak bir cevapla kapattı ve filmi düşünmeye devam etti.

Ne yapardı adam sonra, peki ya kadın? Kadına ceza vermeyi düşündü önce, pişmanlık duymasını sağlamayı ama sonra hiçbir filme benzemesini de istemediğini fark etti. Kadın mutlu olmalıydı belki de. Ertesi sabah iş yerine gitmeli ve güzel bir çiçekle karşılaşmalıydı. Bir hafta önce arkadaşlarıyla yemeğe gittiği bir restorandın sigara içilebilen tek yeri olan terasında, ayaküstü tanıştığı genç bir adamdan gelmeliydi bu güzel çiçekler. Kadının tebessümünü gördü. Sakin ve mutluydu…

Kameralar şimdi başka bir sahne gösteriyordu. Genç adam boş bir evin salonunun ortasında durmuş güneşin batışını izliyordu. Bozuk jalûzinin düzensiz aralıklarından geçebilen ışık, ahşap parkelere şekiller çizerken, adamın yüzündeki ifadeyi anlaşılmaz kılıyordu. Adam olduğu yerde geriye döndü ve kapıya doğru yürümeye başladı.

Genç adam gözden kaybolduğunda, yine filmin içerisinde buldu kendini. Salonun köşesinde duruyordu. Eşyaları çoktan toplanmış evde, yerlerde kalmış müsveddelerin arasından geçip adamı bulmak için hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledi. Yarı aralık kapıdan dışarıya çıkıp merdivenlerden inmeye başladı. Son basamakları neredeyse atlayarak inmesine rağmen bir türlü yetişemiyordu. Üzerindeki keten elbise de daha hızlı inmesini engelliyordu. İçinden ‘lütfen, lütfen…’ diyerek yalvardı. Sokak kapısından çıktığında adam da arabasına binmek üzereydi.

Boğazına yerleşen bir düğüm ona doğru koşmasını ve ellerinden tutup durdurmasını engelliyordu. Böyle bitmemeliydi, buna izin veremezdi. Adamla konuşup bu filmin başını yazmalıydı. Olayların nasıl geliştiğini dinlemeliydi onun ağzından. O arabasına binip önünden geçerken gözlerinin bir an karşılaşmasını ve sonsuz gelen o an boyunca kendi yazdığı ama senaryosunda hiç olmadığı bu filmin, beklenmeyen ve umursanmayan bir hayaleti olarak kalmayı istemediğini fark etti. Ama ne yazık ki öyle oldu, giden arabanın arkasından bakarken yüreğinin sıkıştığını ve gerçekten acımasız bir film yaptığını hissetti.

Uniquen…

Paylaş

  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
Share


You might also like

Tommy Hilfiger ile Sezonun Anahtar Görünümleri
25/11/2016
Sonbahar Coşkusu
07/09/2016
Pre-Fall O’Clock
17/12/2015

Leave A Reply


Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et



© Copyright Fashionably Digital Adventures 2020